18 Mart 2009 Çarşamba

EkoTurizm

Turizmde Yükselen Değer: Ekoturizm
Cengiz Yücel / TÜRSAB Ar-Ge
Aşırı sanayileşmeden henüz nasibini almamış, kırdaki doğa ve kültür değerleri canlı biçimde varlığını sürdüren Türkiye, ekoturizmde yükselebilir ama kendi kendine değil!..
‘Katma Değer’, ‘Sürdürülebilir Gelişim’, ‘Plan’, ‘Yönetim’, ‘Program’, ‘İnteraktivite’: Günümüzde birer sihirli kelime gibi her alanda karışılaştığımız bu terimler 2002 yılının “Dünya Ekoturizm Yılı” ilan edilmesiyle yine gündemde.
Kendisi de bir tüketim endüstrisi olduğu halde çevre ile en barışık endüstrilerden biri olan ve doğal çevre ile kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesi açısından iyi bir araç olabilecek turizm endüstrisi bu yıl Ekoturizmi tartışacak.
Tek bir tanım üzerinde henüz bir uzlaşmaya varılamamış ekoturizm bu yıl tüm dünyada Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın, Dünya Turizm Örgütü’nün organizatörlüğünde masaya yatırılacak ve bu turizm türünün sürdürülebilir gelişime nasıl katkıda bulunabileceği konusunda kriterler saptanmaya çalışılacak.
2002 yılı aynı zamanda benzer hedeflerle aynı kurumlar tarafından Uluslararası Dağlar Yılı da ilan edilmiş durumda.
Biz de ekoturizmin ne olduğu ve nasıl icra edilmesi gerektiği konusunda yaptığımız aşağıdaki derlemenin bu yıl yapılacak olan bu tartışmalara Türkiye turizm endüstrisi için bir zemin teşkil edebileceği inancındayız.
Yine de hemen bu girizgahta yaptığımız bu küçük araştırma sonucunda elde ettiğimiz güçlü bir intibayı vurgulamak istiyoruz: Sürdürülebilir Ekoturizm kesinlikle devreye ekoturizm kaynağında bulunan yerel kuruluşların, yerel halkın, hizmet ve ürün sunucularının bir araya gelerek oluşturacakları bir yönetimsel organizasyon, plan ve program konusudur. Zaten çevrenin ve kültürün en hassas olduğu yerlerde yeşerebilen ekoturizm kaynaklarının tesadüfen sürdürülebilir olması mümkün değildir.
Geçen yıl Avusturya’nın Salzburg kentinde gerçekleşen Dağlık Bölgelerde Ekoturizm Konferansı’nın sonuç bildirgesinde yapılan önemli tespitlerden birisi ekoturizme çoğu kez yanlış perspektiflerle bakılması idi. Bu konferansta ekoturizmin sürdürülebilir turizm ile eş anlamlı olmadığı, tüm turizm türlerinin sürdürülebilirliğinden söz edilebileceği ancak eko turizmin turizm türlerinden birisi olarak kabul edilmesi gerektiğinin tespiti yapıldı.
Yine bu konferansın sonuç bildirgesinde tur operatörlerinin, ‘eko’ ön ekini çoğu kez tanıtım ve pazarlama maksadı ile kasıtlı ya da kasıtsız yanlış biçimde kullandıkları da vurgulandı.
Uluslararası ekoturizm yılı ekosistemlerin korunmasında, ekoturizmin önemli bir araç olarak kullanılabileceğini vurgulamak ve bu aracın nasıl kullanılabileceği konusunda fikir üretmeyi hedefliyor. İşte bu beyin fırtınaları etrafında yine o sihirli kelimelerin uçuşup durduğunu gözlemleyeceğiz: ‘Sürdürülebilir Gelişim’, ‘Plan’, ‘İnteraktivite’, ‘Yönetim’, ‘Program’, ‘Katma Değer’.
Ekoturizm nedir?..
UNEP’in Ecoturizm and Sustainability araştırmasında bir çok bölge ve kurumun ekoturizmi farklı farklı tanımladığı belirtiliyor. Bununla beraber ekoturizmin temel özellikleri konusunda ortak bir konsensus olduğunu da belirtmek gerekiyor. UNEP’in 2002 yılına girmeden hemen önce hazırladığı bu araştırma bu yıl üzerinde çok

tartışılacak olan bu konuya önemli açılımlar getiriyor. Ekoturizm konusunda çok sayıda tanım mevcut ve bu konuda tam bir fikir birliğine varılmış değil. Zaten eko turizm yılındaki etkinliklerin bir amacı da bu konuda bir uzlaşmaya varmak. Bu çalışmadan derlediğimiz bazı açılımları şöyle aktarabiliriz;
Ekoturizmin dikkat çekici tanımlarından birini yapan Doğa İçin Dünya Fonu (WWF) ekoturizmi, vahşi doğa çevresinde doğal çevreye en az etkide bulunan ve bu arada yerel topluluklara ekonomik fayda sağlayan turizm türü olarak tanımlıyor.
Bu tanımlar nasıl olursa olsun, ekoturizm hakkında üzerinde fikir birliği bulunan temel karakteristikler de var. Bu karakteristikler şöyle sıralanabilir;
• Doğa temelli olması (ziyaretçiler doğal alanlardaki doğal ve geleneksel kültür unsurlarını gözlemliyor ve anlamaya çalışıyorlar)
• Bio çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunması
• Yerel toplumların refahını desteklemesi
• Olumsuz çevresel ve sosyo kültürel etkilerin minumuma indirgenmesi için aktivitelerini hem turistler hem de yerel halkın sorumluluğunda düzenlemesi
• Yenilenemez kaynakların minimum kullanımını gerektirmesi
• Yerel mülkiyetin ve yerel topluma dönük istihdam imkanlarının üretilmesini öngörmesi
Ekoturizmin profili
Ekoturizm turlarına katılan gruplar genellikle küçük guruplar. Gruplardaki kişi sayısı çoğu zaman 25 kişiyi aşmıyor. Ekoturizm merkezlerinde yer alan konaklama üniteleri de büyük çoğunlukla 100 yatak kapasitesini aşmayan ünitelerdir. Bu alanda çalışan seyahat acentaları/tur operatörlerinin de ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli işletmeler olduğu biliniyor.
Bu turizm türünde ziyaretçilere bölgenin ekosistemi, yerel kültürler ve sürdürülebilirlik konularında yapılan bilgilendirmeler büyük önem taşıyor.
Yerel halk ekoturizmden en fazla etkilenecek ve en fazla kaybedebilecek kesimdir. Bu nedenle, yerel halkların bölgelerinde gelişen turizmin yol açacağı etkiler konusunda önceden bilgilendirilmeleri ve bölgelerinde turizm gelişimini resmen kabul etmiş olmaları bir ekoturizm prensibidir.
Ekoturizmde trendler
UNEP’in araştırmasına göre, ekoturizm bugün turizm endüstrisinin en hızlı büyüyen segmentlerinden biri olarak kabul ediliyor. WTO’nun uzun dönemli tahminlerine göre ekoturizm hem turist sayısında hem de toplamdaki payı itibarı ile yüksek bir hızla yükselmeye devam edecek.
WTO’nun 1997 yılında yaptığı bir araştırma ekoturizmin bir formu olarak kabul edilen doğa seyahatlerinin bütün uluslararası turizm harcamalarının içinde yüzde 7 civarında bir ağırlığa sahip olduğunu gösteriyordu. Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne göre 1990’lı yıllarda tuizmin genel büyüme hızı yıllık ortalama yüzde 4 iken bu hız doğa seyahatleri segmentinde yüzde 10 ile 30 arasında idi.
WTO, ekoturizmde yapılan seyahat harcamalarının dünya ortalamalarının 5 katı kadar fazla hızla arttığını belirtiyor. Bu artış hızı yıllık yüzde 20’ye tekabül ediyor.
Doğa temelli turizme yönelen talebi etkileyen bir unsur da dünya çapında giderek artan çevre bilincidir. Doğa belgeselleri ve yayınları bir çok destinasyonu eskisinden çok daha fazla tanınır kılmıştır.

Turizmle ilişkili aktivitelerin ekonomik değerini ölçmek zor. Ekoturizme çok çeşitli tipte ve büyüklükte iktisadi girişim katılmaktadır. Bu işletmelerin bir kısmı diğer turizm aktivitelerine de katılıyorlar.
Doğa temelli turizm özellikle de endüstriyel ya da finansal üretimlerin daha zayıf olduğu gelişmekte olan ülke ekonomileri için yaşamsal bir rol üstleniyor. Bununla beraber bu ülkelerde turistlerin çokça ziyaret ettiği merkezler oldukça kritik koruma alanları olabiliyor ve bu tip turizme bağımlı olan bu merkezler çoğu zaman turizmin yarattığı ekonomiden faydalanamıyor ya da ekosistemler için gerekli koruma buralarda sağlanamıyor.
Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) dünyadaki park programlarının bir çoğunun finansal kaynak yetersizliğinden korumaya minimum düzeyde fon ayırabildiğini vurguluyor. Böyle olunca da turizm bu merkezlerde zararlı etkide bulunabiliyor. Parkların bir çoğu yeterli ziyaretçi yönetimi sistemlerine sahip değil. Bazı ülkelerde ise ekoturizim endüstrisi park yönetimlerinin yetersiz bütçeleri ile sınırlı kalabiliyor.
Geçen on yıl ulusal parklara yapılan ziyaretlerde büyük bir artış yaşanması turizm talebinin yönünü geleneksel Avrupa destinasyonlarından, gelişmekte olan ülkelere yöneldiğini gösteriyor.
Örneğin Kosta Rica’nın parklarını 1987 yılında 65 bin kişi ziyaret ederken, bu rakam 1998 yılında 400 bine çıkmıştır. Diğer ülkeler de aynı dönemde benzer trendlerle karşılaşmışlardır.
Dünya Bankası’na göre ekoturizm kültür ve macera turizmi ile birlikte paralı, kalış süresi daha uzun olan ve kaldığı yerde daha çok para harcadığı halde oraya en az çevresel ve kültürel etkilerde bulunmayı isteyen turistlerden oluşan üç niş pazardan birisidir.
Turizm tercihlerini yansıtan anketlerde ziyaretçilerin yaklaşık yarısının doğal turizm kaynaklarını ziyaret etmeyi isteği sonucu çıkıyor. Bu çok büyük bir potansiyel pazara işaret ediyor. Ancak, bu yanıtları verenlerin hepsinin küçük gruplar halinde seyahat etmeyi, bölgedeki kültür ve yaban hayatı ile ilgili bir yerel rehberden bilgi almayı istediklerini söylemek zordur.
Ekoturizmin ekonomisi ve ‘Leakage’
Ekoturizmle ilgili göstergeler sağlıklı bir ölçüm için yeterli değil ve elde edilmesi zor göstergelerdir. Zaten endüstrilerin bir sektörünün ölçülebilmesi için herşeyden önce doğru bir şekilde bilimsel olarak tanımlanması gerekir.
Ekoturizm genellikle doğa turizmi ile eş tutuluyor. Bu pazarın gerçek büyüklüklerinin doğru görülebilmesinin önünde genellikle bir engeldir.
Ekoturizmin ekonomik yararını doğrudan ve dolaylı yararları şeklinde ikiye ayırabiliyoruz.
Doğrudan etkiler turistin oradaki faaliyetleri için orada doğrudan ödediği paradır. Ancak, örneğin bir restoran aldığı bu parayı ürünlerinin hammaddesini kendisine sağlayan, ya da ürünleri hazırladığı araç gereci üreten diğer sektörlere vermektedir. Bu da dolaylı etki olarak tanımlanmaktadır.
Ekoturizm için dolaylı ekonomik faydanın yine o bölgede kalıyor olması çok önemlidir. Eğer restoran turiste sunacağı ürün için ürünü bölge dışından alıyorsa burada ‘leakage’ yani ‘ekonominin dışarıya sızması’ yaşanmaktadır. Dışarıya sızdırma oranı büyüdükçe ekoturizmin bölgede yarattığı doğrudan ekonominin bölgedeki koruma ve sürdürülebilirlik etkinlikleri için oluşturulacak fonlara gitme olasılığı azalır.
Dolayısıyla doğal kaynakların olduğu bölgelerde uygulanabilecek bazı projelerin dışa sızdırma oranı ister istemez daha fazla bazılarının ise daha az olduğu söylenebilir.

Örneğin bir çok Afrika ülkesi ekonomisi için doğa temelli seyahat, başta gelen ya da ikinci en önemli döviz kaynağıdır. Bununla beraber safari için yazılmış rehber kitaplardan, safarilerde kullanılan araçlara kadar turizm için kullanılan ürünlerin çoğu ithal edilmekte bu nedenle de dışarıya sızdırma oranı çok yüksek olmaktadır. Oysa ekoturizmin ekonomik katkısı lokal girişimcilerin başarısında aranmalıdır. Ekoturizmde gıda, araç kiralama, taksiler, rehberler, rekreasyon ve el sanatları yerel girişimcilerce karşılanmalıdır. Ekoturizmde bu ürün ve hizmetleri sağlayacak girişimcilerin başarısı leakage oranını azaltacağı için çok önemlidir.
Ancak diğer yandan çoğu küçük ölçekli girişimler olan bu iktisadi teşebbüslerin teşvik ve başlangıç sermayesi gibi desteklere ihtiyacı vardır.
Ekoturizm merkezinde ne kadar çok küçük ölçekli turizm girişimcisi olursa yerel halkın turizm faaliyetlerinden faydalanma oranı o oranda artacaktır. Böylece ‘dışarı sızıntı’ oranı azalacaktır.
Ekoturizm geliştirilecek bölgede küçük ölçekli işletmeler az ve geliştirme imkanları da yok ise o zaman leasing ücretleri, toprak kiraları, kişi başı kullanım ücretleri gibi ücretler konularak, bu fonların yine bölge halkına aktarımı sağlanmalıdır. Böylece dışarıya sızıntı oranı azaltılabilir. Yerel girişimlerin başarısı ise kültürel değerlere ve yerel ürünlere artı değer katacak paketleme ve tasarım geliştirilmesi gibi faaliyetlere bağlı olacaktır.
Çevre korumada karşılaşılan temel sorunlardan birisi, korunması gereken çevredeki kaynaklara ve bio çeşitlilikten gelen değerlere bir artı değer ekleyebilmenin yollarını bulmaktır.
Ekoturizm, çevre korumaya ulusal parklar, ya da koruma alanları olarak tahsis edilen bölgelere giriş ücretleri konulması yolu ile doğrudan bir ticari değer katmaktadır. Bu alanda başarılı örneklerden biri sayılabilecek Ekvator’daki Galapagos Adaları, giriş ücretlerinden ve teknelere verilen izin ruhsatlarından 1998 yılında 4,3 milyon dolar gelir elde etmiştir. Bu gelirler, yıllardır Ekvator’un bu ulusal parkında ziyaretçi sayılarının belli sayıda tutulmasını, gelen ziyaretçiye de kaliteli hizmetler sunulmasını ve park yönetiminin finansal yönden desteklenebilmesini sağlamıştır.
Ekoturizmin çevresel etkileri
Ekoturizim her ne kadar çevre dostu hedeflere sahip olsa da doğru yönetilmediğinde olumsuz etkileri olabilir. Zaten en hassas, nadir ve çoğu zaman savunmasız çevresel ve kültürel değerlerin var olduğu yerlerde yapılabilecek ekoturizmin olumsuz çevresel etkiler konusunda büyük bir tehdit de oluşturabileceğini söylemek mümkündür.
Ekoturizmin olası etkileri arasında aşırı kalabalığın yarattığı tehdit, erozyon, ormanların tahribi, artan ulaşım olanaklarının ve inşa faaliyetlerinin yarattığı tahribat, nadir kaynaklar için artan rekabet ortamı, tüm bu etkileri absorbe etme yeteneğinin çok az olduğu ekoturizm merkezlerinde yıkıcı etkilere yol açacaktır.
Bununla beraber ekoturizm, çok olumlu çevresel ve sosyal etkilere de yol açabilir. Zaten bu nedenle ekoturizmin üzerine bu kadar çok düşülmektedir.
Daha basit ve sade hizmetlerle yetinebilen ekoturistler çevresel etkileri minimize edebilmektedir. Ekoturizmde mass turizmde olduğu gibi büyük yatırımlar gerektirmez, küçük yatırımlar yeterli olabilmektedir. Ekoturizm faaliyetlerinin çoğu ulusal parklarda cereyan etmektedir. Bu parklarda ekoturizmin doğru ve yeterli kaynaklarla yönetilmesi çok önemlidir. Aksi takdirde süreç içinde ekoturizmin aşırı kullanım, çevresel tahribat ve potansiyel faydaların gittikçe azalması gibi olumsuz etkileri görülecektir.
Türkiye’de ekoturizm

Türkiye’de ekoturizmden söz etmeden hemen önce yukarıda aktarılanlardan çıkarılması gereken bir temel sonucu ortaya koymakta yarar var: Ekoturizmin doğal ve kültürel kaynakları ile ilgi çeken bir yörede oluşturulacak ve sonu mutlaka katma değer ve sürdürülebilirlikle bitecek sistemli ve mümkün olduğu kadar lokal bir çevrim süreci olarak görülmesi gerekiyor.
Dünya’da da henüz yeni yeni geliştirilen ve tanımı üzerinde bile tam bir uzlaşmaya varılamadığı en yetkili otoritelerce kabul edilen ekoturizm bir konsept olarak Türkiye’de kolayca tahmin edilebilir ki henüz tanınmıyor. Bununla beraber şans eseri de olsa bu çevrime uyan ya da yaklaşan sistemler Türkiye’nin de çeşitli yörelerinde en azından belli karakteristik özellikleri üzerinde kurulmuş bulunuyor.
Örneğin ünlü Efes Harabeleri’nin yakınlarında bulunan Şirince Köyü, içinde ve çevresinde yapılan turizm faaliyetleri ile ekoturizme yakın bir çevrime sahip gibi görünüyor.
Şirince’de yapılan turizm faaliyetlerinden çokça köy halkının yararlanıyor olması, köy halkının el sanatları ürünlerini, el yapımı zeytinyağı, sabun gibi ürünleri turistlere sunabilmesi, turizm faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin köydeki evlerin restorasyonunda kullanılması gibi unsurlar ekoturizmin temel unsurlarındandır.
Ancak, Türkiye’nin buna benzer tüm yörelerinde görülebileceği gibi burada da eksik olan sürüdürülebilir ekoturizm doğrultusunda geliştirilecek olan yönetim ve planlamadır.
Ekoturizm sürdürülebilir olmak için böyle bir sistemsel çevrimi bilinç düzeyinde kurmak zorundadır. Örneğin, Şirince Köyü’ne gelen turist sayısı bu turistlerin bu köyde yaptığı tüketimin ve kültürel dönüştürmenin boyutları yapılan rutin araştırmalarla ölçülmüyor ve bu ölçümlerin sonucu sürdürülebilir ekoturizm boyutunda değerlendirilip belli sınırlar içinde tutulmanın yolları aranmıyorsa sürdürülebilir ekoturizmin önemli bir unsurunun eksik olduğunu söylenebilir.
Yine Şirince Köyü’nde yer alan tarihsel değerler arasında bulunan eski Kilisenin bunca yıldır onarılamamış olması, köyün ağır bir göç hareketi ile karşıkarşıya olması turizmden elde edilen fonların köyde yeterli düzeyde kalmadığını ve yerel halka dönük ekoturizm eğitim faaliyetlerinin yetersiz olduğunu göstermektedir (Ekoturizmin sürüdürülebilir olacağı inancına sahip olmayan halkın göç etmesi buna işaret ediyor).
Son yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde ön plana çıkan yayla turizmine de yukarıdaki önermeleri uyguladığımızda örneğin Uzungöl’deki çarpık yapılaşmanın o bölgedeki ekoturizmin iyi yönetilmediğini ya da zaten bir ekoturizm yönetim olgusunun bu bölgede kurulmadığının bir göstergesidir diyebiliriz. Ya da ekoturizm için son derece uygun olan Fırtına Deresi’nde yapımına başlanan hidroelektrik elektrik santralinin bu yöreyi bir ekoturizm destinasyonu olmaktan çıkardığını önceden bilmek gerekirdi.
Türkiye’nin doğal ve kültürel kaynaklar yönünden ne kadar zengin bir ülke olduğu tartışılmıyor. Dört mevsimi yaşayabilen üç tarafı denizlerle çevrili, farklı kültürlerin ve inançların bir arada uzun yıllar ve hala yaşadığı bu ülke ekoturizm açısından büyük bir potansiyel taşıyor.
Ancak, Türkiye’nin ekoturizmdeki potansiyeli Akdeniz çanağındaki Avrupalı rakiplerine oranla çok somut biçimde daha fazladır. Çünkü bu ülkeler endüstrileşmiş ve nüfusu büyük oranda kentleşerek otantik kültürlerini büyük oranda yitirmişlerdir. Türkiye’nin henüz gelişmekte olan bir ülke olması, doğal ve kırsal kültürel değerlerinin ve mirasının büyük bölümünün varlığını canlı biçimde sürdürüyor olması, Türkiye’nin bir çok yöresinde sürüdürülebilir ekoturizm için büyük bir potansiyelin varlığını göstermektedir.

Şubat’a not: Aşağıdaki metin iki sayfanın alt zeminine yayılacak şekilde küçük puntolarla kutu içine alınabilir mi?
Ekoturizmde temel gereksinimler
(Salzburg’da 12-15 Eylül 2001 tarihinde yapılan Dağlık Bölgelerde Ekoturizm Konferansı sonuç bildirgesinden derlenmiştir.)
· Sürdürülebilir ekoturizm, bu turizm türüne katılan tüm taraflar arasında etkili bir işbirliğini ve koordinasyonu oluşturacak etkili sistemlere ihtiyaç duyar
·Çevre ve toplumsal konularla ilgili kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve diğer oyuncular aralarında ekoturizm aktivitelerini düzenleyecek bir anlaşma yapar ve sürdürülebilir ekoturizmi yürütecek ve kontrolünü yapacak bir bir üst örgüt kurarlar.
·Ekoturizmin geliştirilmesi ve yönetimi için eğitim faaliyetleri bir önkoşuldur. Şirket yöneticileri ve çalışanları, yerel halk, ekoturizmin, sürdürülebilirliğin ve bu alandaki finansal yönetimin genel özelikleri hakkında eğitim görmelidirler. Örneğin, ekoturizm idealde o bölge insanları arasından çıkan kaliteli rehberlere ihtiyaç duyar. Bölgeye girişin miktarının belirlenmesi ve eğitim kalitesi ekoturizmin gelişimi için yaşamsal önem taşır.
·Ekoturizme katılan uluslararası aktörlerin (ulaştırma, tur operatörleri, çevre örgütleri, vb.) arasındaki koordinasyon turizmde sürdürülebilir mobilitenin uygulanması için bir ön koşuldur. Destinasyonlar ziyaretçilerin geleceği ülkelerdeki ulaştırma ve tur operatörleri ile ortak bir sürdürülebilir ve mobil paketler oluşturmak ve bu paketleri pazara ulaştırmak için yoğun bir işbirliği yapmalıdırlar. Bu anlamda Avrupa’daki NETS ve Alps Mobility işbirlikleri iyi örneklerdendir.
Turizm Politikası
·Ekoturizm her ulus, bölge ve turizm merkezi için özel bir turizm politikası, stratejisi ve programına ihtiyaç duyar. Başka yerlerin turizm politikalarının ve stratejilerinin kopyalanması sürdürülebilir sonuçlar almak için yeterli olmayacaktır.
Ekoturizmde Destinasyonlar ve Turizm Planlaması
· Ekoturizm doğal kaynakları korumalı ve yerel kültürlerin ve belirlenen alanların sürdürülebilir gelişimine katkıda bulunmalıdır.
· Sürdürülebilir mobilite ekoturizm merkezlerinin ana teması olmalıdır. Bu alandaki çözümler mutlaka bu merkezlerin karakterlerinin gözönüne alındığı özel çözümler olmalıdır.
· Turizm planlaması sektörün kendisi ile sınırlı olmamalı, yerli halkı ve diğer sektörleri de içermelidir. Bu planlama, öncelikleri, değerleri ve yerel halkın bilgilerini entegre etmeli, yerli halkın katılımını güçlendirmeli, takip ve kontrol mekanizmalarına imkan tanımalıdır.
· Sürdürülebilir ekoturizm, turizm kaynağı çevresindeki ve içindeki sınırları oluşturabilmek için kriterler ortaya koymalıdır. Bu kriterler ekoturizm merkezini rezerve edilmiş alanlara, düşük ya da orta derecede etkilenen zonlara bölecek şekilde düzenlenmelidir. Bu kriterlere kesinlikle tüm taraflarca uyulmalıdır.

· Tabelalar, alternatif gezi güzergahları, farklı giriş noktaları, enformasyon merkezleri, turistlerin etkili kullanımı için önemlidir. Turistlerin eğitimi ve destinasyon içindeki farklı bölgelerin kullanım düzeylerini belirlemek için bu gereklidir. Böylece en popüler alanların yükü azaltılmış olacaktır.
· Çevre eğitim ve anlatım merkezleri kültürel miras ile ilgili konularla da bütünleşmelidir. Eğitim ve anlatım programları yanında profesyonel rehberlerin ziyaretçiler üzerindeki kontrolü, ziyaretçilerin yaratabileceği olumsuz etkilerin önlenmesi açısından son derece yaşamsaldır.
· Bu alandaki projelerin zamanlaması tüm bu gereklerin tam olarak yerine getirilmesine yetecek uzunlukta olmalıdır.
Turizm endüstrisi
· Ürünlerinde sürdürülebilir ulaşım araçlarını, araçlardan arındırılmış bölgeleri, optimum yürüyüş ve bisiklet güzergahlarını, seyahat ve bagaj lojistik hizmetlerini, boşlukların olmadığı ulaştırma zincirlerini sunabilmeli,
· Ulaşım ve mobilite hakkında bol informasyon sunulabilmeli,
· Sürdürülebilir mobilite için bölgedeki karar alıcılar ve halk ile yoğun iletişim içinde olunmalı,
· Ulaştırma şirketleri, tur operatörleri, turizm örgütleri ve yerel yönetim organları ile stratejik işbirlikleri ve ortaklıklar kurmalı,
· Yerel örgütler, sivil toplum kuruluşları, ya da küçük ve orta ölçekli girişimlerin oluşturulabilmesi ya da eğitim ve anlatım merkezlerinin kuruluması için subvansiyon zorunluluğu,
· Sezon dışı periyodların değerlendirilebilmesi için programlar ve tanıtım,
· Kırsal turizm ve ekoturizm arzının otantikliğinin garanti altına alınması ve geleneksel kültürler ve dağlık bölgelerdeki değerlere dayanan yeni turizm ürünlerinin üretilmesi gerekmektedir.
TÜRSAB Ar-Ge Departmanı, Nisan 2002